1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Set çekmeden olmaz

4 Temmuz 2017

Mülteci yükünü tek başına çekemeyeceğini söyleyen İtalya, Akdeniz’den gelenlerin AB ülkeleri arasında paylaştırılmasını istiyor. DW editörü Hasselbach bu isteğin makul olduğu ancak sorunu çözmeyeceği görüşünde.

https://p.dw.com/p/2fsv3
Mittelmeer Flüchtlingsboot
Fotoğraf: Getty Images/AFP/A. Solaro

Başbakan Angela Merkel gibi Alman kamuoyu da Avrupa'ya akın eden mültecilerin adil bir şekilde Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında paylaştırılmasını istiyor. Ancak paylaşımın sorunun daha da büyümesine ve Afrika'dan Avrupa'ya kaçışın hızlanmasına yol açacağı da bilinmeli.

Şimdiye kadar Avrupa'ya ayak basan hiçbir Afrikalı, iltica etme hakkı olmasa da, sınır dışı edilmedi. Çünkü geldikleri ülkeler, mültecilerin dönmelerini istemediğinden Avrupa'daki mercilerle işbirliği yapmaya yanaşmıyor.

Önce Afrikalı mültecinin Avrupa'da kalmasına göz yumuluyor ve bu ‘göz yumma' zamanla sürekli ikamete dönüşüyor. İltica hakkına hiç uymayan bir durum söz konusu oluyor. Hangi nedenlerle ve nereden olduğuna bakılmaksızın Avrupa'ya ayak basmayı başaran yabancının burada kalma ve zengin Avrupa'nın sunduğu maddi yardımlardan faydalanma şansı hiç de az değil.

Christoph Hasselbach
DW editörü Christoph HasselbachFotoğraf: DW/M.Müller

Siyasete sadece merhamet yol gösteremez

Bu açıdan bakıldığında insanların göç etmesi kötülenebilir mi? Elbette ki hayır. İnsanların sırf ekonomik nedenlerle de olsa Avrupa yönünde yola koyulmaları anlaşılabilir bir davranıştır. Ancak alınacak siyasi kararlara sadece "merhamet” temel oluşturamaz.

Birkaç rakamı göz önünde bulundurup, göç hareketinin on yıllar sonra arz edeceği görünümü düşünmek gerekir. Nijerli Bakan Rakiatou Kaffa-Jackou'nun Afrika Birliği zirvesinde söylediklerine kulak vermek yeter. Bakan "amacın doğum oranını düşürmek olamayacağını” söylemişti. Nijer'de her kadın ortalama yedi çocuk dünyaya getiriyor. BM'nin tahminlerine göre, ekonomik perspektifi zayıf Afrika kıtasının nüfusu yüzyılımızın sonuna kadar dört katına çıkarak 4,5 milyarı bulacak. Avrupa'nın ise nüfusu giderek azalan 500 milyonluk bir kıta olduğu unutulmamalı.

Siyasi radikalleşme tırmanıyor

Mülteci krizi doruğa çıktığında Almanya bir milyondan fazla göçmene kapılarını açmış, yüz binlercesi de diğer Avrupa Birliği ülkelerine dağılmıştı. Afrika'daki nüfus baskısına göre bu rakam fazla sayılmaz. Ancak mülteci krizi bütün Avrupa'da yabancı düşmanlığını tetiklemiş, her yerde sağcı partiler oylarını arttırmıştı. Sağcıların yükselişi durur gibi olduysa, bunun nedeni mülteci akınının 2015 ve 2016 yılındaki hızını kaybetmiş olmasıdır.

Kontrolsüz göç ise bu kez Akdeniz üzerinden artarak devam ediyor. Yardım organizasyonları kurtarma operasyonu dedikleri ama aslında insan kaçakçılığından başka bir şey olmayan Akdeniz'deki seferlerini arttırıyor. Mültecilerin düzenli bir şekilde bütün Avrupa'ya dağıtılması durumunda çare arama baskısı azalacaktır.

İnisiyatif yeniden Avrupa'ya geçmelidir

Daha kapsamlı bir mülteci akınının Avrupa'daki siyasi radikalleştirmeyi ve toplumsal gerginliği nasıl arttıracağını kimse düşünmüyor mu? İltica politikasında zaten bölünmüş durumda olan Avrupa Birliği'nden geriye ne kalacağına kimse kafa yormuyor mu? Angela Merkel bile 2015'in tekerrür etmesine izin verilemeyeceğini söyledi. Aynı zamanda mülteci sayısına sınırlama getirilmeyeceğini söyleyen Merkel'in muhtemel bir mülteci akınını nasıl önleyeceği merak konusudur.

Avrupa iltica politikasında inisiyatifi yeniden ele geçirmelidir. Bu kıtada kimin yaşayacağına insan kaçakçılarının karar vermesine göz yumulamaz. Dolayısıyla Akdeniz'de kurtarılan mülteciler otomatikman Avrupa'ya getirilmemelidir. Mültecilerin Avrupa ülkeleri arasında adilce paylaşılması ancak Akdeniz kitleler halindeki kaçışın rotası olmaktan çıkarıldıktan sonra görüşülebilir.

© Deutsche Welle Türkçe

Christoph Hasselbach