1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Yorum: Kadınların nefesi ensenizde…

Türkei Banu Güven
Banu Güven
5 Aralık 2019

Son kadın cinayetleri yine büyük tepki yarattı. Peki, bu tepki bir işe yarıyor mu? Banu Güven DW Türkçe’de yazdı: "Kadın cinayetleri münferit değil, sistematiktir. Terörle mücadeleden daha az önemli değildir."

https://p.dw.com/p/3UGlr
HDP Ankara milletvekili Filiz Kerestecioğlu da Şule Çet davasını takip eden politikacılardandı.
HDP Ankara milletvekili Filiz Kerestecioğlu da Şule Çet davasını takip eden politikacılardandı.Fotoğraf: DW/H. Köylü

2019 da berbat bir yıl oldu. Kadın cinayetleri durmadı, bir önceki yılın bilançosunu geçmek üzere! Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kayıtlarına göre, erkekler Aralık 2019’a kadar en az 430 kadın öldürdü. Son üç aya bakalım: Eylül ayında 53, Ekim’de 36, Kasım ayında ise 39 kadının canını, çoğu yakınlarında dolaşan erkekler aldı. İşte bu rakamlara göre 2019 yılı, son altı yılın en kötü bilançosuyla kapanabilir.

Önceki yıllara da bakalım: 2013 yılında 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de de 440 kadın öldürülmüş. Kayıtlara geçenler bu kadar. Bu rakamların toplamı, bu yılki bilançoyla birlikte 2 bin 441 kadının hayatı ediyor! O rakama son olarak Ordu’da evinin önünde bıçaklı saldırıya uğrayan 20 yaşındaki Ceren Özdemir eklendi. Öldürülen kadınlar 2 bin 442 oldu!

Bu bir rakam değil, bu kadar hayat demek!

Bu cinayetler sistematik demek!

Topluma bu cinayetlere izin veren bir zihniyet hakim demek!

Kadın cinayetleri politiktir demek!

Kadına yönelik şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi imzalanmışken, ev içinde ve dışında her türlü erkek şiddetinin önünü kesecek 6284 sayılı kanun çıkarılmışken, bu kadar çok kadının canının erkekler tarafından hâlâ alınabiliyor olması çok büyük bir isyan sebebi olmalı.

Banu Güven
Banu GüvenFotoğraf: Privat

Her bir kadın cinayeti münferit bir olay gibi değerlendirildiği sürece hiçbir şey değişmeyecek! Hükümetin gündeminde, ne olursa olsun yeri değişmeyen terörle mücadele, milli savunma konularından daha az önemli olmayan bir mesele bu! İktidarda da yansımasını bulan ataerkil muhafazakar yaklaşımın "İmdat" diye bağıran kadınlara "Evine dön, kocanla barış" diyen, "aile değerleri ve ahlak" adı altında yaptığı dayatmalar bu cinayetleri sistematik kılan. Şiddet yaşansa bile aileyi kadının önüne koyan yaklaşım, boşanmak isteyen kadınları kendi ölümlerinden sorumlu tutmakta! Ailenin yıkılmasından, kendisi de yıkılacak diye korkmakta çünkü. Katiller de bundan güç alıyorlar işte.

Aynı boşandığı erkek tarafından Eskişehir’de sokak ortasında satırlı saldırıya uğrayan ve 44 günlük hayatta kalma mücadelesinden çıkamayan Ayşe Tuba Arslan örneğinde olduğu gibi. Arslan’ın, katili hakkında son bir yıl içinde savcılığa ve emniyete 23 kez başvuruda bulunduğunu, ölümünden sonra öğrendik. Bu başvurular üzerine 10 dava açılmış, bu davaların bir kısmı beraatle, bir kısmı tedbir kararıyla sonuçlanmıştı. Adam yine de elini kolunu sallayarak dolaşıp, tehditler savurmaya devam etmişti.

Ayşe Tuba Arslan, öldürülmeden iki buçuk ay önce de mahkemeye başvurup, "Defalarca şikayet etmeme rağmen hiçbir sonuç alamadım, başvurmadığım hukuki işlem kalmadı. Bu şahıstan ölüm tehdidi alıyorum. Benim ölümüm gerçekleşince mi bana yardım edeceksiniz?" diye sormuştu. Uzaklaştırma kararlarına rağmen tacize ve tehdide devam eden ve hiçbir yaptırımla karşılaşmayan adam sonunda Ayşe Tuba Arslan’ı öldürdü. CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer mecliste anlattı. Savcılığın Ayşe Tuba Arslan’ı katiliyle uzlaştırmaya çalıştığı da ortaya çıktı! Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, sanki İstanbul Sözleşmesi’ni duymamış gibi, bu tür şiddet olaylarında uzlaştırma yoluna gidilmesi için bir görüş kaleme almış, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermişti.

AKP ve MHP'den ret

CHP’li vekiller kadına yönelik şiddet suçlarında, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil hiçbir uyuşmazlık çözüm yoluna gidilmemesi için meclise kanun teklifi verdi, ama kim bilir bu teklif ne zaman gündeme gelir? Kadına yönelik şiddet ve koruma mekanizmalarının etkinliğine dair araştırma önergesinin ivedilikle gündeme alınmasına, AKP ve MHP’nin ret oyu verdiğini belirtelim.

Burada söze bir feminist, HDP Ankara milletvekili Filiz Kerestecioğlu girsin. Kerestecioğlu 27 Kasım’da TBMM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında “Kadına yönelik şiddet nasıl önlenir?” sorusunun da cevabını veriyor çünkü.

"Değerli arkadaşlar, kadın yoksulluğuna karşı mücadele etmeden şiddet önlenemez. 6284 sayılı Kanun’u, İstanbul Sözleşmesi’ni etkin uygulamadan şiddet önlenemez. Yalan yanlış sözlerle nafaka hakkımız gasp edilmeye çalışılarak şiddet önlenemez… İstanbul Sözleşmesi yaşatır diyorum. Bir kez olsun o sözleşmeyi, bir zamanlar 'İstanbul’da ve ilk biz imzaladık' diye övündüğünüz o sözleşmeyi, her bir milletvekili okusun ve gerçekten nasıl önlemler getirdiğini, aslında onun etkin uygulanmasının nasıl bu ülkede kadın cinayetlerini önleyebileceğini ve kadınların birer sayı olmadığını, aslında birer kimlik, kişilik olduğunu gösterebileceğini anlasın."

Şule Çet kararı referans olacak

Kerestecioğlu’nun sözünü ettiği hayatlardan biri de geçen yıl Mayıs ayında bir plazanın 20. katından atlayarak intihar ettiği iddia edilen 22 yaşındaki Şule Çet’ti. Şule’nin davası, sanık avukatlarının ve bazı gazetelerin mide bulandıran "iffet" göndermelerine rağmen müebbet hapis cezasıyla son buldu. Bu cinayet intihar diye geçiştirilecekken, Şule’nin ailesinin, arkadaşlarının ve en önemlisi kadın örgütlerinin çabasıyla buraya kadar getirildi. Kolay da olmadı. Katillerin ilk başta serbest kaldıklarını hatırlayın! Babaya sanıkların "Kızına sahip çıksaydın" dediklerini hatırlayın! İlk adli tıp raporlarındaki eksikleri hatırlayın! Bütün bunların üstesinden kadın dayanışmasıyla gelindi. Sanıklardan Çağatay Aksu’ya cinayetten verilen ağırlaştırılmış müebbet ceza iyi halden indirimle müebbete çevrilmeseydi, daha iyiydi.

Sonuçta Şule’nin davasından, kadınların intihar ettiğini öne sürerek paçayı kurtarmaya çalışacak erkeklerin gözünü korkutabilecek bir karar çıktı. Bu karar, kadınların şüpheli ölümlerinin yargı tarafından daha ayrıntılı şekilde ele alınabilmesi için de bir referans olacak. Umalım ki bu ısrar, Rabia Naz’ın ölümü için de bir referans olsun. Ama iş bununla bitmiyor.

Devlet, İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayarak üstlendiği sorumluluğu harfiyen yerine getirecek. Ayşe Tuba Arslan örneğinde olduğu gibi, 2011’de resmen koruma altındayken yine ayrılmak istemeyen koca tarafından öldürüldüğü AİHM tarafından da tescillenen Selma Civek örneğinde olduğu gibi, göz göre göre gelen cinayetleri izlemeyecek. İyi hal indirimleri yapılmayacak.

"Boşanmalar kolay olmasın, 6284 kalksın, İstanbul Sözleşmesi de ne, nafakaya son" diye konuşanlar, kadın cinayetlerine ilişkin bir araştırma önergesini meclis gündemine ivedilikle almayı reddedenler, gazetelerde sosyal medyada ve utanmadan mahkemelerde öldürülen kadınları "iffet" kıskacına almaya çalışanlar… Kadınların nefesi her daim ensenizde, bunu bilin.

Banu Güven

©Deutsche Welle Türkçe

 

 

Türkei Banu Güven
Banu Güven Gazeteci ve TV moderatörü. Türkiye, Almanya ve dünyadaki gelişmeler üzerine yazılar kaleme alıyor.
Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik