1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye Ekonomik Modeli: Hayaller ve gerçekler

Yalçın Karatepe
Yalçın Karatepe
23 Eylül 2022

Merkez Bankası faiz indirimlerine bir yıl önce başladı. Yalçın Karatepe, izlenen bu çizgi ile "iktidarın beklentilerinin gerçekleşmediği hatta göstergelerin çok daha hızlı bir biçimde bozulduğu" görüşünü dile getiriyor.

https://p.dw.com/p/4HGqt
100 TL'lik banknotlar
Merkez Bankası politika faizini yüzde 12'ye düşürdüFotoğraf: DesignIt/Zoonar/picture alliance

Türkiye'nin ekonomi yönetim kadrolarında 7 Kasım 2020'de önemli değişiklikler yapıldı. Önce Naci Ağbal'ın Merkez Bankası Başkanlığına atandığı duyuruldu ve hemen ardından dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın istifa ettiğini (ya da genel olarak duymaya alıştığımız şekilde görevinden affını istediğini) öğrendik. Lütfü Elvan'ın yeni bakan olarak atanması ile birlikte, o tarihe kadar uygulanan politikalarda önemli değişikliğe gidileceği beklentisi oluştu ve bu değişiklik hızlıca yaşandı.

Merkez Bankasından art arda gelen faiz artırım kararları sonucunda politika faizi yüzde 19'a yükselirken döviz kurlarında da önemli bir gerileme yaşanıyordu. Doların 7 liranın altına ineceğine ilişkin beklentiler kuvvetlenmişti.

Fakat 19 Mart 2021 tarihinde Naci Ağbal'ın görevden alındığı ve Şahap Kavcıoğlu'nun Merkez Bankası'nın yeni başkanı olarak atandığının duyurulması ile birlikte kurlarda hızlı bir yükseliş yaşandı. Bunun nedeni yeni Başkanın gazete yazılarında faizlerin indirilmesi gerektiği çünkü faiz enflasyon ilişkisi konusunda Cumhurbaşkanı ile aynı görüşleri paylaştığı düşüncesiydi.  Her ne kadar bu beklenti var idiyse de Eylül 2021'e kadar faizlerde bir değişikliğe gidilmedi.

İlk faiz indirimi bir yıl önce yapıldı

İlk faiz indirimi bugünden tam bir yıl önce, 23 Eylül 2021'de yapılarak politika faizi yüzde 18'e düşürüldü. Aylarca "enflasyonun altında faiz uygulamayacağız" açıklaması yapan Başkan Kavcıoğlu'nun, faiz indirimi yaptıktan sonra "biz artık manşet enflasyona değil, çekirdek enflasyona bakarak faiz kararlarını alacağız ve çekirdek enflasyonun altında bir oran belirlemeyeceğiz" demesine rağmen bu açıklamalar inandırıcı bulunmadı, piyasalarda bozulmalar başladı. Zaten Ekim 2021'de yeni bir faiz indirimi yapıldığında, belirlenen faizlerin çekirdek enflasyonun da altında olduğu ortaya çıkacaktı. 

Faiz indirim kararından tam bir hafta sonra, 30 Eylül 2021 tarihinde Resmi Gazetede Orta Vadeli Program (OVP) yayımlandı. Bu programa göre Türkiye artık yeni bir ekonomik model uygulayacak ve ekonomik sorunlarını kalıcı olarak çözecekti.

İktidarın beklentisi şuydu: faiz oranları indirilince şirketler ucuz maliyet ile kredi kullanacak, bu krediler ile yatırım yapacak, üretimi ve ihracatı artıracaktı. Böylece üretimin artmasının sonucunda hem istihdam hem de ihracat artacaktı. İhracatta yaşanacak artışa bağlı olarak cari işlemler dengesi pozitife dönecek, böylece oluşan döviz fazlası kurlar üzerindeki baskıyı alacaktı. Kurlardaki baskı kalkınca da, enflasyon kontrol altına alınmış olacaktı.

Dövize talep arttı

Ama işler iktidarın öngördüğü şekilde gitmedi. Faiz oranlarının enflasyonun altına indirilmesi ile birlikte dövize ciddi bir talep oluştu. Enflasyonun kontrol edilmeyeceğini düşünen ve sahip olduğu paranın satın alma gücünü korumak isteyenlerin oluşturduğu döviz talebi kurları hızlı bir biçimde yukarı doğru itti.

Kur artışı ve bozulan beklentiler ile birlikte enflasyon da hızla yükselmeye başladı. İlk faiz indirimi yapıldığı tarihte yüzde 19,25 seviyesinde olan TÜFE, 2021 yılı sonunda yüzde 36'yı geçmişti.

Bir taraftan göstergeler hızla bozulurken, diğer taraftan iktidarın "şirketler kredi kullanarak yatırım yapacak" beklentisi gerçekleşmedi.  Yatırım kararı ile faiz oranları arasında güçlü bir ilişki olmadığına, yatırımın asıl belirleyicisinin gelecek döneme ilişkin beklentiler olduğuna ilişkin değerlendirmelere kulağını tıkayan iktidar, iş dünyasına da yatırım yapmadıkları için kızmaya başladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kasım 2021'de "iş adamıysan, yatırımdan yanaysan buyurun işte size düşük faizle kredi, hadi alın krediyi ve yatırımı yapın" açıklamasını hatırlıyoruz.

Evet, kredilerde artış oldu ancak bunlar yatırımlara yönelmek yerine döviz, gayrimenkul ya da stoklara harcandı.

Kurlardaki yükselişin Aralık 2021'de iyice kontrolden çıkmasıyla birlikte, uyguladığı para politikasının arkasında durmaya devam etmek isteyen iktidar, kur yükselişini durdurmak için Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasına başlayacağını 21 Aralık'ta duyurdu.

Başlangıçta kurlarda hızlı bir gerilemeye yol açan bu uygulama, bugün itibariyle kurların yeniden 18'lerin üzerine çıkmasını engelleyemedi. KKM Hesaplarına Hazine tarafından ödenen 75 milyar liradan ve ne kadar olduğunu net olarak bilemediğimiz (çünkü açıklanmıyor) TCMB'nin yaptığı ödemeleri (tahminen 75 milyar civarı) de bir kenara not edelim.

İktidarın beklentisi gerçekleşmedi

Faiz indirimlerine başlandığı tarihten itibaren bugün bir yılını dolduran o programa baktığımızda iktidarın beklentilerinin gerçekleşmediğini hatta göstergelerin çok daha hızlı bir biçimde bozulduğunu net olarak görebiliyoruz.

Cari fazla hedefiyle yola çıktılar, bugün 36,7 milyar dolarlık cari açık oluştu. Muhtemelen yılsonunda 40 milyar doları geçecek.

Dolar son bir yıl içerisinde yüzde 114 artarken, enflasyon da son 25 yılın zirvesine ulaşarak yüzde 80'i aştı.

Demek ki düşük faiz politikası üzerine inşa edilen model sadece faizlerin inmesiyle sonuçlanmış, diğer göstergelerin ise bozulmasına yol açmıştır.

 29 Eylül 2022 tarihinde yapılacak olan "Ekonomik Dönüşüm Zirvesi"nde Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati "Türkiye Ekonomik Modelini" dünyaya anlatacakmış. 

Umarız Bakan Nebati, yapacağı konuşmada yukarıdaki paylaştığımız göstergelere atıfta bulunmaz. Eğer bu verilere atıf yaparsa, aslında "model" olarak ortaya koyduklarının pek de doğru kurgulanmadığını bu nedenle hayal ettiklerinin ve gerçekleşmelerin birbiriyle uyumlu olmadığını itiraf etmiş olur.