1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Korona yokken dışarıda makyajımı yapabiliyordum"

17 Mayıs 2020

Sağlık hizmetlerine erişimleri zorlaştı, ev içi şiddet tehlikesi ve nefret söylemleriyle karşı karşıyalar, pandemi yardımlarından faydalanamıyorlar. İşte korona günlerinde LGBTİ+ olmak.

https://p.dw.com/p/3cI4I
Fotoğraf: Reuters/M. Sezer

Özcan 24 yaşında, iş güvenliği uzmanı, kendini trans olarak tanımlıyor. Üniversite bittikten sonra bir dönem kendi mesleğini yapabilse de bir süre sonra cinsiyet kimliğinden dolayı işten çıkartılıyor, ekonomik sıkıntılardan dolayı ise ailesinin yanına geri dönmek zorunda kalıyor:

“Üniversitede ailemden ayrı yaşıyordum, daha özgürdüm, 10 aydır ailemin evindeyim, her gün kavga ediyoruz, giyimim, konuşma şeklim her şeyim batıyor onlara, bir yandan da işsizlik ve ekonomik sorunlar...”

Ailesinin baskısından çok bunaldığını ifade eden Özcan pandemi döneminde bu baskının daha da arttığını söylüyor:

“Koronavirüs yokken hiç olmazsa arada bir dışarı çıkıyordum, dışarıda makyajımı yapabiliyordum, LGBTİ+ arkadaşlarımla görüşüyordum, nefes alıyordum, pandemi döneminde resmen kaçmak istediğim yere tıkılmış oldum.”

Trans birey Özcan
Trans birey ÖzcanFotoğraf: privat

Ev birçok LGBTİ+ için güvenli değil

Pandemi dolayısıyla eve kapanmalarla birlikte LGBTİ+’ların maruz kaldığı ev içi şiddet de artıyor. Evde kendilerini güvende hissetmeyen LGBTİ+’ların çoğu maruz kaldıkları şiddeti, devletin onları korumayacağını düşündükleri için yetkililere bildirmiyor.

Özellikle öğrencilerin evlere dönmesi ile birlikte genç LGBTİ+’lar aile içi şiddetle tek başına mücadele ediyor. Bu durum Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği veya kısa adıyla SPOD’un Danışma Hattı’nı arayanların sayısındaki artışta da gözlemleniyor.

Bu yılın Mart ve Nisan aylarında SPOD Danışma Hattı’nı arayanların sayısı geçen sene aynı döneme kıyasla neredeyse yüzde elli oranında artmış durumda. SPOD Danışma Hattı sorumlusu Cem Öztürk bu durumu şöyle açıklıyor:

SPOD Danışma Hattı sorumlusu Cem Öztürk
SPOD Danışma Hattı sorumlusu Cem ÖztürkFotoğraf: privat

 “Evde Hayat Var diyorlar fakat bu herkes için geçerli değil, birçok LGBTİ+ evlerde aileleri tarafından şiddet görüyor, yalnızlaştırılıyor, sırf sohbet etmek, önyargı ile yaklaşmayacak birinin sesini duymak için bile danışma hattını arayan LGBTİ+’lar var.”

Sağlık hizmetlerine erişimde var olan sorunlar daha da arttı

Pandemi günlerinde LGBTİ+’ların sağlık hizmetlerine erişiminde de sorunlar yaşanıyor. Transların beden uyum sürecinde kullanılan hormonlara ulaşmadaki güçlükler, ameliyatların ve terapi süreçlerinin ertelenmesi veya iptal edilmesi transların hem beden hem de ruh sağlığını olumsuz etkiliyor.

Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nden Efruz Kaya, hormon replasman sürecindeki transların çoğunun sağlık hizmetlerine ulaşamadığını söylüyor:

“Birçok hastane pandemi hastanesine dönüştüğü için endokrin testleri yapılamıyor, doktor kontrolleri durdu ve bu durum birçok transı mağdur ediyor.”

Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nden Efruz Kaya
Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nden Efruz KayaFotoğraf: privat

Benzer bir durum İnsan Bağışıklık Yetmezliği virüsü olarak bilinen ve tedavi edilmediği durumda AIDS hastalığına yol açan  HIV ile yaşayan bireyler için de söz konusu. Türkiye’de bu dönemde HIV ilaçlarına erişimde zorluk yaşanmasa da güncel ölçüm testlerinde aksamalar söz konusu. Ayrıca HIV testleri yapan merkezlerin çoğu da bu hizmeti durdurmuş durumda.

Pembe Hayat’tan Efruz Kaya, pandemi günlerinde görünmez olan bir başka soruna daha dikkat çekiyor. Kaya, özellikle seks işçisi transların çalışamadıkları için yoğun bir ekonomik sıkıntı içinde olduklarını, fakat var olan sosyal hizmetlere ulaşamadıklarını söylüyor:

“Seks işçileri yardım kampanyalarına başvurduklarında birçok belediye dâhilinde 'kapsam dışı' kalıyor.”

Medyada nefret söylemleri sekiz kat arttı

Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Derneği (ILGA) Avrupa sıralamasına göre Türkiye, 49 ülke arasında LGBTİ+ haklarını korumada sondan 2'inci sırada yer alıyor. ILGA’nın açıklamasında Türkiye’nin 2015 yılından beri LGBTİ+ hakları konusunda düşüşe geçtiğini vurgulanıyor. Pandemi döneminde ise Türkiye, Polonya ve Macaristan ile birlikte var olan krizden yararlanarak LGBTİ+’ların haklarını geriye çekmeye çalışan ülkeler arasında gösteriliyor.

Türkiye’de medyanın LGBTİ+’lara yönelik kullandığı dilde bu ayrımcılığın artmasına hizmet ediyor. KAOS GL’nin 2019 Medya İzleme Raporu’na göre yazılı basında LGBTİ+’lara yönelik metinlerin en az yüzde 56’sı nefret söylemi ya da ayrımcı ifadeler içeriyor.

Bu oran ise Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cuma Hutbe’sinde LGBTİ+’lara yönelik sözlerinin ardından sekiz kat artıyor. KAOS GL Medya ve İletişim Koordinatörü Yıldız Tar, Diyanet’in açıklamasının ardından gelişen süreci şu sözlerle özetliyor:

 “Nisan ayının son haftasında dokuz günde gazetelerden LGBTİ+’lara yönelik 149 ayrımcı-nefret söylemine sahip haber yayınlandı. Gazetelerde LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemi diyanetin açıklamasından sonra yaklaşık sekiz kat arttı.”

Bu artışın LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık ve nefret suçlarında da görülebileceğini söyleyen Tar, “2015 yılında İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nün yasaklanması ve 2017 yılında Ankara genelinde tüm LGBTİ+ etkinliklere yasak gelmesi ile başlayan süreç pandemi döneminde LGBTİ+’lara yönelik hak ihlallerini katmerlenerek artırdı” diyor. Tar sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Anaokulu öğrencilerinin evlerin pencerelerine gökkuşağı çizmesi bile olay oldu, ardından Netflix dizileri üzerinden saldırıldı, Diyanet’in nefret hutbesi ile birlikte bu dönemde tamamıyla hedefe konmuş olduk.”

KAOS GL Medya ve İletişim Koordinatörü Yıldız Tar
KAOS GL Medya ve İletişim Koordinatörü Yıldız TarFotoğraf: privat

Yıldız Tar pandemi günlerinde görünmez olan bir diğer grubun ise mülteci LGBTİ+’lar olduğunu söylüyor. Yardım kampanyalarından sağlık hizmetlerine herhangi bir hizmetten yararlanamayan mülteci LGBTİ+’ların bu dönemi en zor geçiren gruplardan biri olduğunu vurguluyor.

LGBTİ+lar “tedavi” edilmeye çalışılıyor

Uluslararası Homofobi ve Transfobi Karşıtlığı Günü olarak anılan 17 Mayıs, LGBTİ+ Hareketi için Dünya Sağlık Örgütü’nün 17 Mayıs 1990’da eşcinselliği hastalık statüsünden çıkarmış olması dolayısıyla önemli bir gün. Tam 30 sene önce DSÖ eşcinselliği hastalık statüsünden çıkarmış olsa da dünya genelinde hala LGBTİ+’lar “tedavi edilmeye” devam ediyor. Bu yönteme ismi ise “onarım terapisi” deniyor. 

LGBTİ+ aktivistleri yöntemin yasaklanması gerektiğini savunsa da onarım terapileri dünyada yalnızca dört ülkede tamamen yasaklanmış durumda. Bu ülkeler Ekvador, Brezilya, Tayvan ve Malta. 7 Mayıs 2020’de ise bu ülkelere Almanya eklendi. Birçok Avrupa ülkesi ve ABD eyaletinde onarım terapileri ya kısmen yasaklı ya da serbest.

Türkiye’de ise konu ile ilgili herhangi bir hukuksal düzenleme bulunmuyor. LGBTİ+’ları tedavi ettiğini söyleyen psikolog ve psikiyatristler ana akım medyada bu konu ile ilgili demeçler vererek LGBTİ+’ların “düzeltilebileceğini” söylemeye devam ediyorlar.

“O dönem ailemin televizyon izlemesini istemedim”

LGBTİ+’lar ailelerine ve topluma karşı kendilerini kabul ettirmek için mücadele verirken medyada nefret söylemi içeren yayınların artıyor olması bu mücadeleye zarar veriyor. Diyanetin açıklama yaptığı dönemde evde ailesi ile olan Özcan ailesinin televizyondaki açıklamaları görmemesi için elinden geleni yaptığını söylüyor.

“O dönem elimde uzaktan kumanda, ailem açıklamayı duymasın diye televizyonun başından ayrılmadım, ben ailemle beni olduğum gibi kabul etmeleri için mücadele verirken Diyanet çıkıp bunu söylüyor ve bu da tüm kanallarda yayınlanıyor, bizim varlığımızı tehdit olarak görüp bizi susturmaya çalışsalar da biz böyleyiz, kabul edecekler.”

Tuğba Baykal

© Deutsche Welle Türkçe